30 Ekim 2010 Cumartesi

Bir Delinin Not Defterinden..


-Sosyal fobim nedeniyle, ince bir tebessümle : Ehe, ehe.

-Kurban bayramı yaklaşıyor ve bu süreç beni tedirgin ediyor, sürekli birşeyler yediriyorlar bana sebebini anlayamadığım bir şekilde, "iyisin iyi" diyorlar ve karnıma vuruyorlar, sanırım tez zamanda keçi sakalımı kesmem gerekiyor benim. Aksi taktirde çok kötü şeyler olacak hissediyorum bunu, kesiverecekler beni. Hayır yani anneannemin bakışları çok fena. Öyle bir bakıyor ki bana, " bayramda seni kessek de sıkı bir kavurma yapsak, elliüçte birini de komşulara dağıtırız, islami usüllere göre paylaştırırız seni" dermişçesine. Kanım donuyor, odam kireç tutmuyor. Ama şu da bir gerçek, beni kestikleri taktirde düşüncelerimi öldüremeyecekler. Tüm proleter keçiler, tez zamanda birleşin!..



-Bunun yanı sıra mid term de yaklaşıyor (liseli arkadaşlarıma araştırma konusu : mid term) ve ben kendi içimde savaş halindeyim. Resmi kayıtlara göre ikiye bölünmüş durumdayım. Biri diyor ki "çalış çalışmayana ekmek vermiyorlar, çok sıkıntı çekersin, gün gelir ne anan yardım eder ne de bacın", diğeri "çalışılır başkan" diyor, "elbet çalışılır. Ancak her zaman göremezsin uçuşunu bir kelebeğin, ya da bir çocuğun su içişini hayrattan.. Gün gelir ayrılmak durumunda kalırsın vatanından da yaşamayamazsın bu güzelim Anadolu'yu.." Bu iki " bölük" beni fazlasıyla sinir ediyor, özellikle 1. bölüğe fazlasıyla gıcık oluyorum. 2.si daha samimi bir izlenim yaratsa da, emin olabilirsiniz o da en az 1.si kadar içten pazarlıkçı, ikisine de güven olmaz.

-Bu arada, beni sinir eden ve çığrımdan çıkmama neden olan bir başka şey de sigarayı yakabilmek için yoldan geçen birinden çakmak isterken minimum 2 kez teşekkür etmek zounda kalmak. Evet bu gerçekten can sıkıcı bir durum. Bakınız, durum 3 aşamadan ibaret,

1-) "serim" aşaması

Bu aşama en can sıkıcı aşama olarak kayıtlara geçmiştir. Bu aşamada yapmanız gereken şey, yoldan geçen birini durdurmak ve o can alıcı soruyu sormak:

" Pardon, ateşiniz var mı acaba?"

Soruyu sorduktan sonra alacağınız "tabii" cevabı fazlasıyla risklidir, çünkü karşı taraf ateşten kastımızın "çakmak" veya "kibrit" olduğunu anlamamış olabilir. Zira "Ateşiniz var mı" ilginç bir sorudur, çünkü "ateş" muallakta kalmış bir sözcüktür. "Ateş" konusunda gerekli bilgi için, (bkz: ODTÜ 8. yurt). Ancak toplumun ahlaki yapısı, karşı tarafı "çakmak/kibrit" olarak anlamaya sevkeder, çünkü Türkiye, "Ateşiniz var mı?" sorusuna "Var anam, yanıyorum!.." cevabını kolay kolay verebileceğiniz bir ülke değildir. Gelen cevabın "tabii, buyrun" olduğunu varsayıyoruz ve bu noktada 1. teşekkürü bir borç biliyoruz.

1.TEŞEKKÜR...

2-) "düğüm" aşaması

Bu aşamada direkt çakmak/kibrit uzatılırsa kolaylıkla sigaranızı yakabilirsiniz. Ancak "düğüm" aşaması bu kadar kolay tamamlanmıyor. Karşı tarafın uzatacabileceği çakmağı veya kibriti yoksa, ( Şu da bir kuraldır: şayet karşı taraf sigara içiyorsa ve uzatacak yakıcı maddesi yoksa, muhtemelen kendisi de beş-altı dakika önce sizin yaşadıklarınızı yaşamıştır) sigaranızı yakabilmeniz için son çare olarak kendi sigarasını uzatır. İşte bu aşama fazlasıyla risklidir. Siz iki büklüm bir şekilde sigaranızı yakmaya çalışırken, karşı taraf sizi sinsi sinsi izlemektedir. "Bir an önce yakayım da ortamı hemencecik terkedeyim" psikolojisiyle sigaranızdan saniyede 49 kez hava çekersiniz.. Sonuçta o sigara yanar ve eliniz mahkum bir kere daha teşekkür etmek zounda kalırsınız..

2.TEŞEKKÜR

3-) "çözüm" aşaması
" Ercüment başka sigaramız kaldı mı abi?"
" Yok abi, bu sonuncuydu."
" Yavaş çek o zaman eşşoğlueşşek!.."

-Tansu Çiller'i görür gibi oldum demin odanın içerisinde, ("demin" kelimesini cümle içerisinde kullanıyorum : çay demini almış olmalı) iki dolandı etti, yürüdü falan, sonra birden ortadan kayboldu. Halisülasyon olmalı, gerçek olamaz. Zira anneannem Tansu Çiller'i eve almaz. Neymiş sevgili Çiller, ha-li-sü-las-yon!..

-Münazarayı münakaşaya tercih eden birisi olduğumdan, evde ekmek varsa bile pasta yiyorum ben. Elektrik tasarrufu da çok önemli, bu sebepten ötürü sık sık Ekşi Sözlük'e göz atarım. Lütfen siz de böyle yapın ki akdeniz foklarının soyu tükenmesin.

-Son olarak şunu eklemek istiyorum, Lady D'arbanville'i sokakta görsem,anında "aha my Lady D'arbanville lan!" diye bağırırım ben, sahiplenirim, istemsiz iyelik ekleri beni ben yapar..Doğaya aşığım ben,saygılar.

-Fin.

11 Eylül 2010 Cumartesi

BİR MİLYON KALEM: Siyasi Melankoliler..

BİR MİLYON KALEM: Siyasi Melankoliler..: "- Selam olsun, good morning Vietnam.. - Kendimi tutamayacağım artık. Fazlasıyla üzülüyorum ben, aksi taktirde birilerinin canı yanacak ç..."

12 Haziran 2010 Cumartesi

Ayvalık Anadolu Lisesi, 12. Sınıf Öğrenci Profilleri..




- "Bi' kere sistem yanlış hacı"cılar: Türk eğitim sistemi en nitelikli
şekilde değiştirilsin, sınavsız geçiş cart curt hepsi devreye sokulsun bu adam yine de mutlu olmaz. Bahsettiği "sistem" meçhuldür, kimse bilmez. Okulun anarşist adamıdır, hiçbir sınav/mükaafat onu mutlu etmez.
- Hacı sistem yanlış.
- Tabi abi, bu kadar adam.
( Ha sistemin boku çıkmıştır, o ayrı mesele.)

- "En güzeli lise 3'tü" tayfası: Bu adamlar lise 3'ü totemleştirmiştir. Hayatlarının en güzel dönemlerini lise 3'te yaşadıklarını iddia ederler. Halbuki arkadaşları bilir, adam lise 3'te de aynıdır. "Eskiye dönüş" felsefesinin lise bazındaki temsilcileridirler.
- En güzeli lise 3'tü abi, ne ders vardı ne bişey.
- Tabi abi, lise 3 kraldı.

- "Tabi abi"ciler: Ne söylenirse söylensin, her düşünceyi onaylarlar. Rahattırlar, son dönemde bu popülasyon artmaktadır. Onlar gönül dostudur. Zor gün adamıdırlar. Vefakar karakterlerinin yanı sıra, kafalarında henüz bir tercih listesi oluşmamıştır.

- "Amanın daha lise 2 matematiği bitmedi!" : Bu adam yalan söyler. Lise 2 matematiği çoktan bitmiştir. Ki şahsi düşüncem, bunu söylediği arkadaşı daha hiçbir dönemin matematiğini bitirmemiştir. Muhtemelen o da "Tabi abi"cidir, muhabbeti güzeldir. "Amanın daha lise 2 matematiği bitmedi!"ciler, sınavın son gecesi dahi çalışırlar. Onlara akıl sır ermez, eşyanın tabiatına aykırıdırlar.

- " Uruguay maçı kaç kaç bitti"ciler: Sınava her zaman girilir, ancak dünya kupası 4 yılda bir olur mantığıyla, sınavı pek kaale almazlar. İlk yarıya 1 verirler,formalite işleri severler.

- " Carpe diem" yalanının kurbanları : O an ya test çözülecektir ya da boş işlerle uğraşılacaktır, "Carpe diem" yalanı gönül rahatlatır ve boş işlere verirler kendilerini. "Bu günler bir daha gelmeyecek" sözünü sıkça kullanırlar. Onların gözünde her bireyin gençlik dönemi "Kavak Yelleri" tadında geçmelidir, ve bu uğurda canları pahasına savaşırlar. "Bir daha bu gençklik gelmeyecek" zihniyetindeki arkadaşımız mutludur, keyfine bakar.

- " İngiliz edebiyatı mı Fransız edebiyatı mı?" kafası: Henüz böylesini görmedim.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Basından ideolojik güzellemeler..

Türk basınında İzlanda’da gerçekleşen doğal afet üzerine yapılan yorumlar ve atılan başlıklar:


“ISLAK” YANARDAĞ !..

T.S.K’nın olası darbe planı doğrultusunda “ Eyyafyallayökül ” isimli yanardağa yerleştirdiği bombalar bir ihmal nedeniyle patladı. Birçok antimilitarist/ liberal İzlandalı olay yerinde can verdi. “Eyyafyallayökül”den elde edilecek “ıslak” darbe planları, yazar kadromuz tarafından araştırılacak.



BUNU DA YAPTILAR!

Vatan hainleri, “eyyafyallayökül” isimli yanardağın dış görünüşünün, Ata’mızın elmacık kemiklerine ve surat yapısına çok benzemesi nedeniyle dağı dinamitlerle patlattılar: Başyazarımızın, “Doğal Afet” süsü vermeye çalışan işbirlikçi ve komprador karakterlerlilere ettiği zehir zemberek hakaretler sayfa 3’te.

BİLEMEDİK..

İzlanda’da patlayan “eyyafyallayökül” isimli yanardağ, kim patladıya gitti. Bütün yazar ekibi toplandık, iyiye mi yoralım kötüye mi bilemedik.. Umarız iyi niyetle patlamıştır. Bu patlama dünya barışına ve hedeflediğimiz “sosyokapital” dünyaya bir mesaj olsun..



HAKİKATEN, KAÇ KİŞİ KALDIK?

AKP’li vekiller, dün İstanbul’da gerçekleştirilen “Türkiye’de kaç sosyal demokrat kaldık acaba? “ isimli mitingi unutturmak ve gündemi değiştirmek için İzlanda’da yanardağ patlattılar. Miting katılımcıları hayret içinde yanardağı düşünürken, fırsattan istifade üç yazarımız gözaltına alındı.


YANARDAĞIN SOPASI YOK!..

İzlanda’lı bayanların hafif meşrep ve münasebetsiz tavırları, İzlanda’da bir kıyamet alametinin gerçekleşmesine sebebiyet verdi. Ağrı Dağı’nın da bir tehdit olduğunu unutmamak gerekiyor.


BULMACA 3 SAYFA..

Doğal afet nedeniyle bugün bulmaca ekimiz 3 sayfa. Yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ateşböceği Ercan çok üzgün.



HABERTÜRK YİNE BİR NUMARA!..

Patlayan yanardağ haberinde dahi kuşe kağıt kullandık!.. Bağlasalar durmayız artık!..


Basından...

19 Şubat 2010 Cuma

Hariçten Gazel : Haftanın "Potpori"si

- Merhabaa, merhaba. Bendeniz geveze gazelhan, lafınızı tekrar balla kesiyorum.

- "Sekiz olur dokuz olur
Dana büyür öküz olur
Çengel otu sakız olur
Adam olmadım."
Peçenekli Süleyman

-Sevgili okur, benim bi' sıkıntım var. Derdime derman ol acur okur, dost okur, can okur. Saçlarımı kestirince - daha doğrusu kazıtınca- Alman amatör liginde top koşturan, genelde defansta görev alan ancak gole ihtiyaç duyulduğu taktirde hücuma destek olabilecek futbolculara benzetiyorlar beni. Harbici benziyorum ama. Ama şunu biliyorum ki acur okuyucum kendinden emin bir vaziyette "uzat o zamaaan" diyecek şimdi. Uzatınca da ensem aynı Rıdvan Dilmen'in ensesi gibi oluyor. Karstik arazide meydana gelen "sarkıt"lar gibi akıyor ensemden ne uzun ne de kısa nitelemesini hakeden saçlarım. Sonuç olarak şunu anladım, saçlarımın futbol sektörüyle bir alıp veremediği var.

- John Lennon'dan "yöresel" nağmeler: "İmece" all the people.

- Efenim geçen gün Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı ( Buradan Nimet Çubukçu'ya kucak dolusu sevgiler, zira kendisi eğitim sektörünün "hem anası hem de babası" konumundadır.) sunuya katıldım. Ancak bahsi geçen "sunu"nun 20. dakikasında anladım ki asıl konu " Öğrencilerin gözünde sol ideolojiyi küçük düşürme ve "tu kaka" şeklinde yaftalama telaşesi"nden ibaret. Sunu bitince vakit kaybetmeden, adımı yazdırdım en popüler sağ fraksiyona. Teşekkürler sunu, teşekkürler MEB.

- Acur okuyucum, sen onu bunu boşver de şuna cevap ver. Sen de çıtlarken acı kabak çekirdeğine denk geldiğin vakit ufaktan içerlemiyor musun bütün kabak çekirdeklerine? Hayır, küsüp küsmediğini sormuyorum, yani küsmüyorsundur ama içerlemişsindir o an, eskisi gibi olamazsınız yani. Ne bileyim, yani gün gelir espri yapar sana, sen gülümsersin ama belli olur yapmacıktan gülümsediğin. Ne bileyim ya, olmaz yani eskisi gibi.

- Aşk-ı Memnu dizisindeki çarpık akraba ilişkilerini at, buram buram "Madam Bovary" kokuyor dizi. Flaubert, şerrinden koru bizi !..

- Peki ya Tuğba Özerk'in şarkıda geçen "Honore de Balzac, vadideki zambak, bu çok uzun bir hikaye, kaldır başını bak" sözü yüzünden klip boyunca elinde bahsi geçen romanla dans etmesi. Bu da mı gol değil hakim bey?? Sorarım sana?? Toyloloo...

- Geçmişe yolculuk: Kapri-kapri-kapri-saaannn !...

- Sevgili okuyucu, sana şunu söyleyeyim, reklamlarda gördüğün yöresel insan karakterlerine asla inanma. 18 ( -onsekiz-) yıldır Ayvalık'tayım, henüz daha reklamlarda betimlenen "Ege'nin yaşlı insanları"na rastlamadım. Denk geldim izliyorum reklamı, öyle bir anlamışlar ki Ege insanlarını. Amcam doksan yaşında, teyzem seksen üçünden gün alıyor, ikisi de zıplıyorlar zeytin ağaçlarına, neşe içinde zeytin topluyorlar. Amcam parende atıyor, teyzem amuda kalkıyor, yanda köyün en yaşlı karakteri var -yaşı üç hanelilere devretmek üzere belli- "yüüz, yüzbiir" naralarıyla şınav çekiyor.. Sen hangi toplumdansın güzel kardeşim? Ha, gelirsin bizim buraya, bütün yaşlılardan özür dilersin bi' ellerini öpersin, " Yaptıklarımız endüstriyel rekabet piyasasında basit bir reklamdan ibaretti amcacığım,teyzeciğim." dersin, işte o zaman bağrına basar seni Ege insanı. Ha şöyle!..

- Üzgünüm, ama sanırım 21. yy Türk eğitim sisteminde acur öğrenciye göre tarih derslerinin amacı padişahların cinsel tercihlerini sorgulamak. (Bkz. "Hocam şu küpe takıyormuş, dolayısıyla düz mantık hesaplarımın sonucuna göre gaymiş doğru muuu?")

-Eyyy Pink Floyd tutkunu okuyucum !.. Sana sesleniyorum buradan. "Wish you were here" isimli nadide eseri bir de Radiohead'ten dinle bakalım bir daha dinleyesin gelecek mi ( Bkz. "Katolik kilisesi ayin repertuarı" ) .

- Girdiği sınavda "zıt anlamlılarını karşılarına yazınız." sorusunun "ırak" sorucuğuna "Amerika" cevabını veren arkadaşlarım var benim. ( Acur okuyucuma ödüllü sorum budur, hadi uğraş dur şimdi..)

- Son olarak şunu söylemek istiyorum; çaresizlik, uzun zamandır görmediğiniz ve -gerçekçi olmak gerekirse- pek sevmediğiniz arkadaşınızın, karşılaştığınız anlardan birinde durup durup size "ee anlatt" demesidir.

-Fin.

30 Ocak 2010 Cumartesi

antimetafiziksel mizahi bir öykü denemesi.


Saatine son kez baktı,evden çıkmak üzereydi.Geç kalma huyu yüzünden defalarca kez işinden atılmıştı. Bu sebepten dolayı yaşıtları gibi her sabah işe gitmek yerine iş görüşmelerine gidiyordu. Her iş görüşmesi başına belli bir ücret alsaydı, reklamlarda gördüğü "tıkırr tıkır" nitelemeleriyle mal varlığını özetleyen karizmatik iş adamlarından biri olabilirdi. Sanıldığının aksine uyku problemi yoktu. Gazı açık bırakıp bırakmadığını üç kez kontrol etti, üç kontrol aşamasında da aynı tedirginliği sürüyordu. Kapalı olduğunu gördüğü halde her odanın ışığını teker teker kontrol etti; ne yaparsa yapsın bu tedirginlik sürüyordu ve sürmeye devam edecekti. Bu takıntıları peşini bırakacağa benzemiyordu ama bunu sorgulamanın vakti değildi zira iş görüşmesine geç kalmıştı. Kapıyı üç kez kilitledi ve nihayet yola koyuldu.
Dış görünüşü takıntılarını yansıtmıyordu. Sinek kaydı traşı, özenle bağladığı kravatı ve saç traşıyla her sabah bindiği otobüsteki insanların gözünde iyi bir izlenim yaratıyordu. Otobüste geçirdiği zamanı kafasından senaryolar üreterek geçiriyordu. Ya babası bir trafik kazasında ölseydi? Ya kardeşleri? Onların başına bir şey gelirse ne yapardı? Eliyle kulak memesini çekti -aynı anda öpmek fiilini gerçekleştirmesi gerekiyordu, bu adettendi- ve parmaklarını üç kez cama vurdu.
Beyninde oluşturduğu kötü senaryoların gerçekleşmemesi için senaryo başına bir kez bu hareketi yapması gerekiyordu. Bu hareketi yirmi altı kez yaptıktan sonra – belli ki beyninde tamı tamına yirmi altı senaryo oluşturmuştu- yerinden kalktı ve bir sonraki durakta indi. İş başvurusunda bulunduğu şirkete doğru yürüyordu.
-Kaldırımdan yürümezsen ailenin ve senin başına çok kötü işler gelecek!
İç sesi her zaman olduğu gibi yine tehdit etmişti onu. Her seferinde boyun eğiyordu bu acımasız buyruklara. Kaldırıma çıktı ve her zaman yaptığı o hareketi (kulak memesi/dudak/bu sefer diş) tekrarladı. Ailesini seviyordu, ve mantığına göre bu hareketi yaptığı taktirde onları her türlü sıkıntıdan koruyacaktı.Nihayet şirkete ulaştı. Tam kapıdan içeri girecekti ki büyük bir hata yaptığını farketti.Geri döndü, ve sağ ayağıyla tekrar içeri girdi.
- Coşkun Gülpınar, siz misiniz?
-Evet, gecikmemin nedeni ..
-Onu Kemal Bey'e anlatmalısınız. İçeride sizi bekliyor. Sağdan ilk kapı.
Kapıyı üç kez tıklattı ve "gel" emrinden sonra beklemeden içeri girdi.
İçindeki o tehditkar ses, tekrar dile geldi:
-3 saniye içinde kulağını çekip, aynı anda öpme fiilini gerçekleştirmezsen, üstüne üstlük parmağını 3 kez Kemal Bey’in kafasına vurmazsan, annen/baban bir trafik kazasında can verecekler!.
Coşkun,her ne kadar içindeki sesi susturamasa da, Kemal Bey’in kafasına vuramadı.Gözleri saati izliyordu Coşkun’un, Kemal Bey duvara konuşuyordu. Peşisıra üç saniye geçti.
Coşkun’un annesi ve babası ölmemişti.

hariçten gazel.

-Sevgili okur sözünü kesiyorum, lafını unutma.

- Merak ediyorum da, ülke topraklarımızın tümü Batı Avrupa’da olsaydı dizi sektörümüz ne yapacaktı? Gerçekten fena. Doğudaki “en töreli” aşiret hayal edilir, bu aşiretin genç ve yakışıklı üyesi (genelde kirli sakallı zenginlerdendir ve markası meçhul bir ‘jeep’i vardır) batılı, entellektüel bir ablaya aşık olur. İstisnasız her dizi karakterine mistik bir isim verilir. Alıştık bunlara ağabeyler, biraz yenilik ama !..

-Geçen gün odamda otururken Bülent Ortaçgil dinlemeye karar verdim; ama bir yandan da nasıl tedirginim anlatamam. Hayır sevgili okur; psikopat değilim. Bu tedirginliğimin nedeni, gerçekten çok fena. Ne zaman Ortaçgil dinlesem, kalitesiz mizahın dehlizlerinde kaybediyorum kendimi. Sen kaşındın sevgili okur, bak yine zihnimde şahlandı espriler. Durduramıyorum ki.

-Modern sentez: Serdar Ortaçgil.

-Hazır Ortaçgil demişken, akıllara zarar bir şarkısı vardır kendisinin, ‘Bu İş Zor Yonca’ isminde. Şarkıyı dinle, buram buram Yonca Evcimik kokusu alacaksın. Ruhun dalgalanırken kokunun ambiansında, 90’ların danslarını getir aklına.Gerçekten riskli bir ortam. Cesaret edebilene.

- “Ballı lokma tatlısı, aman hadi hayırlısı..” Y.Evcimik

-Her şeyi anlarım ama “Aks Kafası” isimli mekanik araba parçasını anlayamam. Hadi onu da anladım, ama bir arabanın “aks kafasının meme yapmış olması” nasıl kabul edilebilir ki? Gerçekten çok dramatik.Hadi kabul ettik diyelim a dostlar, bu arabanın bizim olduğunu nasıl ama nasıl kabul edeceğim? Ha, yoksa ben miyim anormal?

-Sevgili okur, şurada suya sabuna dokunmadan apolitik mizah yapabilme telaşesi içindeyim; zaten gerginim bir de sen bulaşma bana. Dost, bulaşma bana. Can, bulaşma bana.

-O kadar isterdim ki şu köşeden sosyal mesaj verebilmeyi. “Şu şöyledir,böyledir” diyerek ahkam kesmeyi.
Yahut öğrenci arkadaşlarıma “Aman stres yapmayın, şöyle böyle vs vs..” diyebilmeyi. Daha terzi kendi söküğünü dikemiyor canlar, size nasıl yardım edeyim ben. Ama meraklısına, tiryakisine şöyle bir sosyal mesaj verebilirim mesela: Kitaplarınızda gördüğünüz ak sakallı, dil çıkartan dedelerin hepsi öldü – orta yaşlı edebiyatçılarımızı ve bilim adamlarımızı tenzih ediyorum-. Pisagor, Lamarck, Darwin, Einstein, vesaire, hepsi vefat ettiler. Adamların bilim anlayışını sorgulayacağınıza, “Hmm.. Evet, Prof.Dr. Zamazingo’nun kuantum/muantum (atıyorum kafamdan) teorisi zayıfmış.” Şeklindeki yorumlarınızla rahmetlilerin kemiklerini sızlatacağınıza arkasından iyi konuşmayı denesenize eyy ortaöğretim insanları !.. Gerçi bu sizin ayıbız değil, sistemin ayıbı. Biricik öğretmenlerimi tenzih ediyorum buradan.

-“Zaar” da bir kelimedir, kullanalım; kullanmayanları uyaralım. (Cümle içinde kullanıyorum: “Zaar da bir kelimedir zaar.” )

-Al sana ödüllü soru:
“Katolitik Çağ”, “sial tabakası” ve “Ajda Pekkan” söz öbeklerini aynı cümle içinde kullanabilen arkadaşlara benden bir çay. Eğer bir yerde görürseniz beni ,
cümlenizle beraber bekliyorum sizi.

- T.B.M.M’ye gidip, konuşma kürsüsüne çıkıp : “Aranızda Zamazingo Çikolatalı Gofret sevmeyen var mıı??”
diye bağırasım var.

-Levent Kırca ve Ali Kırca’yı karıştıran 3-5 kişi bulurum. (Fethi bunu beğendi ve paylaştı.)

- “Feysbuk” haddini aşarsa: “Sen dahil, üç arkadaşın bunu beğendi. Biri sıra arkadaşın, diğeri konuşmadığın suratsız eleman. Beğenmesine beğendiler ama paylaşmadılar. Pek komik bir video değil gerçi, sen de paylaşma bence. Diğerleri paylaşmamış yani, sen de beğen yeter. Ahaaa!! Yavuklun çevrimiçi oldu hadi yine iyisin!..

-Son olarak şunu söylemek istiyorum, “Tarih-i Ebü’l Feth” adlı eseri Dursun Beg kaleme almıştır; ismimle herhangi bir alakası yoktur.

-Şimdi sen başka linklere tıklayacaksın ya sevgili okur, her şey sana benzeyecek.

-Fin

Kıssadan Hisse Senedi: Empati


Nerede kaybediyoruz? İnsanoğlundaki bu acımasızlık hissiyatının kökeni nedir? 21.yy bile bu konuda bir panzehir üretemedi. Sorunlarımızın çözüm kaynağı hala aynı silahlar. Bir noktaya kadar hepimiz medeniyiz, ancak bardağın suyu taştığı zaman hemen sıvamaya başlıyoruz kolları. Tekrar soruyorum, nerede kaybediyoruz?

Şiddet içerikli bir giriş yaptığımın farkındayım, bu sebepten içimdeki şiddetten bi’haber masum çocuğa veriyorum kalemi. Vereceğim örneklerin ekspresyonist olmasından kaçınacağım. Neyse, bir haftalık süreç içinde yaşadığım bir anım, kafanızdaki bazı soru işaretlerine cevap verebilir. Eski bir arkadaşım, ilkokuldan. Sohbetimiz de iyiydi vakti zamanında. Onun okulu da benimle aynı istikamette olduğundan hergün aynı saatte karşı kaldırımlarda yürüyoruz. Birgün, her zaman aynı kaldırımda yürümenin verdiği bıkkınlıkla atıyorum kendimi karşı kaldırıma. 3 yıldır selamlaşmadığım, ama “feysbuk” tarzı sosyal iletişim ortamlarında kanka olduğum sevgili arkadaşım, fil adımıyla 3 adım ileride.Artık selam verme vaktinin gelip çattığını düşünmeye başlıyorum ve bu beni çok hüzünlendiriyor. Bu hüznün nedeni elbette ki arkadaşım değil. Selam verme sırasında başrolde olmayı sevmiyorum. Biraz yabani olduğum söylenir zaten. Neyse, fil adımıyla kaldı iki adım. Yavaş yürümek için çırpınıyorum adeta. Cüneyt Arkın edasıyla bir sağa bir sola bakıyorum. Kaldı bir adım. Selam vermek kaçınılmaz gibi gözükse de, ben yine de başrolü üstlenmeyeceğim. O an vicdanıma bu sözü veriyorum. Karşı kaldırıma geçme planı da yaklaşmakta olan belediye otobüsüyle artık imkan dahilinde değil. Bu melankoli trafiğinde sağ yanıma bakmamla arkadaşımı görmem bir oluyor. Üç saniyelik bir karar aşamasından sonra selam vermeden geçiyorum ki o da selam vermiyor. O an haklı olmanın tatlı gururunu yaşadığımı hissediyorum.

Ertesi gün, evelsi gün sıkılıp karşıya geçtiğim yol arkadaşım sevgili kaldırımımı özlediğimi fark ediyorum.Yüce Tanrım!.. Biricik kaldırımım işgal altında!.. O an emperyalizmin ne demek olduğunu gerçekten anlıyorum. Boğazımda düğümlenen hıçkırık, “bırak selam verme” diyor. O gün yine selam vermeden geçiyorum. 3-4 gün boyunca aynı şeyleri farklı dramatik kalıplarda yaşıyorum. Bu duygu birikimine daha fazla dayanamayacağımı, zira Genç Werther’in bile ızdırap konusunda benimle yarışamayacağını düşünüyorum.

Bir sonraki gün başrol olmanın verdiği heyecanla, birazdan sizde aynen aktaracağım diyaloğun baş kahramanı oluyorum. Arkadaşımın adını vermek istemiyorum zira onun bu yazı sebebiyetiyle haksız bir üne kavuşması beni hüzünlendirir. Ama gerek sıcakkanlılığı itibariyle siz onu “Ertuğrul” ismiyle bilin. Sizi daha fazla heyecanlandırmadan, diyaloğu aynen aktarıyorum:
Ertuğrul!!
Vay Fethi, ne yapıyorsun!..
İyi kardeşim ya nasıl olsun. Bir haftadır yanından geçiyorum, ne selam ne sabah!..
Abi inanmazsın ben de senden beklemiştim. Selamlaşma konularında esas oğlanı oynamayı sevmem. (Gülüşmeler)
….
Soluksuz kalmıştım. 2 dakikada bana bir hayat dersi vermişti sanki. Beni vezir ya da rezil yapan trajik melankolilerin aynısını o da yaşamıştı, o da düşünmüştü belli ki. Nerede kaybetmiştim? Empati. Yüzyıllardır nerede kaybediyoruz? Yine empati.

Düşünüp düşünüp içlendim. Elinde tüfekle, yurdundan uzakta nefes alan askerleri düşündüm. Tankları, cepheleri… Empatiden yoksunluk muydu bizi böyle yapan? Egoizm bizi günbegün vahşi ve asosyalleştirirken empatinin kudretini ne zaman idrak edecek insanoğlu? Tekrar düşünüp, tekrar içlendim.

Şu beş dakikalık diyalog, kişisel evrimimde büyük bir rol üstlenmişti. Nietzsche’nin “üstün insan”ına bir adım daha yakındım artık. Teşekkürler Nietzsche!.. Teşekkürler Ertuğrul!..

Sevgili okur, sözünü kesiyorum..

Blog açma kararını almak inan ki sevgili okur hayatımın en derin çelişkilerinden biri oldu. Zira yıllardır aklımızı çeler durur, Batı'nın ilmiyle beraber kültürünü de alıalıvermeyelim (trakya şivesiyle) paranoyasıyla önyargılıyızdır az/biraz toplum olarak.

Mülkiyetime dahil ettiğim bu sayfada bol bol eleştireceğim, sorgulayacağım ve "a lot of" derecesinde (sen düşün artık ağırlığını) tenzih edeceğim.

Lafını unutma sevgili okur, daha çok keseceğim sözünü.

Gel bir daha sarılayım lan.